Powered By Blogger

24 Kasım 2014 Pazartesi

Dayanamadım yine aradım. Sesi çok kötü geliyordu, hastaymış. Hemen kalkıp gittim. Ateşler içinde yanıyordu; üzerini çıkarttım, soğan kaynattım, alnına ve vücuduna bezi ıslatıp koydum. Yine kimsesi yoktu yanında ben vardım. Ne annesi, ne babası, ne arkadaşları... Sadece ben. Hala nasıl değerimi anlayamıyor, anlayamıyorum. Benim ondan beklentilerim öküzün konuşması gibi. Bir öküz ne kadar insana ait duygular hissedebilir ki? Çok incitiyor beni. Bizimki papatya ile öküzün aşkı tam olarak. Başka bir tarifi yok bunun varsa söyleyin. Ona karşı beslediğim duygular o kadar içten ki ben bile bu kadar derin olduğumu bilmiyorum. Bitsin diyorum bazen, siktirsin piç yürüsün gitsin diyorum. Ama sadece bunları kendime söyleyebiliyorum sonra kendime bir tokat atıyorum nereye gitsin lan giderse ben darma duman olurum diyorum. Üç aylık ayrılığımızda bile ne hala geldim! Siktiğimin hayatı beni dönüp dolaştırım yine ona muhtaç ediyor! Öyle bir dokunuşu var ki insanın baştan çıkmaması mümkün değil. Öyle bir ses tonu var ki, öyle bir kokusu... Beni benden alıyor. Sevişmenin günah olmadığı bir dünya istiyorum. Ona karşı koymak imkansız. Sevişmek ne güzel şey Tanrı'm. Onunla aynı kazanda yanmak istiyorum cehennemde. Müslüm bir şarkısında " başka yer başka zaman sensiz ömrüm olsun" diyor ya ondan istiyorum yoksa kaldıramıyorum bu yükü artık. Ateşliyken vücuduna su koyma bahanesiyle ona dokunmak... Ahhh ona dokunmak. Dokunmak ne güzel şey. Ona dokunmak.  Hissetmek, en derinde! Onunla her seferinde son defaymış gibi sevişmek, kendimi kaybetmek istiyorum. Ahh o tarifsiz mükemmel vücudu...
Peki ya benim vücudum? Onu baştan çıkaran ne acaba bende? Sarışınlığım mı, sıkı vücudum ya da kahkahalarım...? Yoksa uzun ve ince parmaklarım, küçük ayaklarım mı? Beni çeken ne ona? Belimin inceliği, hafif balık etli oluşum mu? Ne?!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder