Powered By Blogger

3 Aralık 2014 Çarşamba

Peki ya ben? Her gün eriyen, biten, ölen ben!
Belki bilse bunları beni anlar.
Ya gel birlikte bir hayat kuralım, ya da siktir git. Bence gelmelisin. Senin ve benim hayatım. Düşünebiliyor musun? Bizim hayatımız... Hayat kısa, çok kısa. Yarın ne olacağımız belli değilken neden bu işkence? Korkuyorum, erken bitecek hikayemiz diye.
Bazen dur aptal diyorum kendime, yazma onu bu kadar. Bir bakıyorum dönüp arkama, benim hayatım o. Her anım o benim. Ondan ne kadar nefret etsem de kin tutamıyorum. Belki her gün göz yaşlarımla içimi yıkadığım içindir.
Ben... Ellerim. Benim bu buz kesmiş ellerim ısıtmanı istiyor. Sen benim ellerimi tutarsan benim ruhum ısınır. Maksat burada ellerimi ısıtman değil, bana dokunman. Dokun bana. Aslında karar veremedim şu an beni yakıyor mu, donduruyor mu yoksa? Tek bildiğim bana şuurumu kaybettiriyor.
Zaman çözer mi peki bunu prensim? Hayır, katilim demeliydim!
İyi olmam için ölmem gerek. Zaman çözmüyor! Hem ne demiş şair "Zaman ilaç mıdır, yoksa kalbini yavaşça yaran yoran bir bıçak mıdır?" Sizce zaman nedir?
Zaman geçmek bilmeyen bir lanet!
Kim derdi ki benim bu hallere düşeceğimi? Kimse inanmaz anlatsam bunları benim hissettiğime. Belki uzaktan gayet mutlu, hissiz biri görünüyorum. İçim gidiyor benim. Sesini duyunca, yüzünü, ellerini görünce... Ben geçiyorum kendimden. Bana dokunduğu an evet şu an ölebilirim diyorum. Kollarında son nefesimi verebilirim! Ben aşık mıyım yoksa bağımlı mı? Uyuşturucu gibi buluyorum onu. Bana zarar verdiği halde bırakamıyorum.
Neyse, ellerimi tut prensim.
Göğe bakalım!
https://www.youtube.com/watch?v=bRrsXXPwFFc

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder